ÖZET:
“Radikal Demokrasi Kuramı Olarak Müzakereci Demokrasi Kuramı” adını verdiğim bu çalışmada; demokrasi kavramının kısaca tanımına değindikten sonra, tarihsel süreç içerisinde demokrasinin varlığı ve gelişimini, Dünya’nın farklı ülkelerindeki siyasal, sosyal, ekonomik ve toplumsal olayları nasıl etkilediğini ve bu olaylardan nasıl etkilendiğini inceledikten sonra, Müzakereci Demokrasi’den bahsedebilmek için kuramın zeminini hazırlayan Liberal Demokrasi kuramını, kavramın içeriğini ve nasıl uygulandığını, kurama getirilen eleştirileri ve bu eleştirileri getiren düşünürlerin hangi argümanları kullanarak bu eleştirileri gerçekleştirdiğini, Liberal Demokrasi kuramına alternatif arayışı sürecinde ortaya çıkan Radikal Demokrasi kavramını ve son aşamada ise sorunların çözümünde kullanılacak yöntem olarak Müzakereci Demokrasi kavramını incelemiş bulunmaktayım.
GİRİŞ:
Günümüz dünya devletleri ve bu devletlerin barındırdığı toplumların en genel yönetim biçimi olan “Demokrasi” kelimesi, Latince bir kelime olmakla beraber “Demos” dediğimiz halk ve “Kratos” dediğimiz egemen olan güç yani iktidar anlamına gelen sözcüklerden oluşmaktadır. Demokrasi dediğimiz kavram, kısaca ve herkesin temelden öğrendiği basitçe haliyle halkın kendi kendisini yönetmesini ifade etmektedir. Bu açıdan bakıldığında halkın kendisini yönetme gücü yine kendi elindedir. Ancak demokrasi kavramını bu kadar basit ve tam olarak karşılamayan bir biçimde açıklamak söz konusu olamaz. Demokrasi tarihinin yaşadığı tecrübeler daha geniş ve kapsayıcı bir tanımın gerekliliğine vurgu yapmaktadır. Demokrasi kelimesini “Halkın belirli aralıklarla ve seçim yoluyla belirlediği iktidarın ve temsilcilerin, kendileri adına otorite yetkisini kullanarak karar alması ve yönetmesi için kurulmuş olan hükümet etme sistemi” şeklinde yorumlarsak daha doğru bir ifade bulabiliriz. Latince bir kelime olan demokrasi dediğimizde aklımıza ilk olarak eski Yunan (Atina) ve burada uygulanan doğrudan demokrasi gelmektedir. Bu sistemde halk, arada temsilciler bulunmaksızın, agora adı verilen şehir merkezinde toplanarak ve doğrudan bir şekilde yöneticilerini seçmekte ve kararları birlikte almaktadır. Ancak burada bir parantez açmamız gerekir. Halk dediğimiz topluluk içerisinde sadece vatandaşlar demokratik haklarını yani oylarını kullanabilmektedir. O zaman halk ve vatandaş arasındaki ayrımdan bahsetmeliyiz. Vatandaş dediğimiz kavram; dönemin Atina şehir yapısında bulunan ve sayıları oldukça fazla olan köleleri, cinsiyeti kadın olan bireyleri, belirli bir yaşın altındaki erkekleri kapsamamaktadır. Bu durumda vatandaş dediğimiz kavrama ait olabilmeniz için belirli bir yaşın üzerindeki köle olmayan erkek statüsünde bulunmanız gerekmektedir. Günümüz koşulları ile değerlendirdiğimizde azınlık bir grubun kendisini toplumun tamamından daha üstün bir zümre olarak görmesi diye yorumlayabiliriz. Ancak buradaki yönetim biçimi ortaya çıkan ilk demokrasi biçimidir ve çağın şartlarına göre değerlendirilmelidir. “Dolayısıyla tarihsel sürece bakıldığında toplumların gelişme düzeyine bağlı olarak demokrasi kavramına farklı anlamlar atfedilmeye başlandığı ve demokrasinin farklı şekillerde tezahür ettiği görülmektedir” (Tunç, 2008, s. 1116). Ancak burada bir başka yetkiye ve kültüre dikkat çekmemiz gerekmektedir. Atina’da uygulanan bu demokrasi modelinde eşitlik ve adalet kavramları bulunmasa, iktidara çok geniş yetkiler verilmiş olsa da “Tek adam rejimi” diye tabir edebileceğimiz bir özellik bulunmamaktadır. Bunun sebebi Atina’da bulunan demokrasi modelinde vatandaşlara yerleşmiş olan kültürden kaynaklıdır. Tarihsel süreç ilerledikçe demokrasideki bu mutlak güç soylulara, din adamlarına, büyük imparatorlukların veya krallıkların eline geçmiş ancak yine bu süreç içerisinde gelişen düşünce yapısı gücün tiranlar veya monarkların elinden alınarak bütün topluluğun ortak yönetimine dönüşmesi düşüncesi ortaya çıkmıştır. Demokrasi kavramı tarih boyunca uygulandığı ve uygulanmadığı zaman dilimlerinde hep yaşamıştır ve üzerinde en çok durulan, üzerine en çok düşünülen kavramlardan biri olmuştur. Ortaçağ’ın karanlık dönemleri, dini otorite konumundaki ve tanrının yeryüzündeki gölgesi olan din adamları ve kralların yıkılışı, aydınlanma fikrinin monarşi yönetimleri üzerindeki artan baskısı ve aydınlanma hareketleriyle birlikte modern toplumlar çağın bir gereği olarak karşımıza çıkmaya başlamıştır. “Batı Avrupa’da yaşanan aydınlanma devrimler ve çeşitli siyasal hareketlerle modern dönemlerde demokrasiyi Devlet’in tek rasyonel biçimi haline getirmiştir. Bu dönemin temel kavramları rasyonellik, aklın egemenliği, evrensel doğruluk, nedensellik, bilimsellik, pozitivizm, ulus devlet, hukuk devleti olmuştur” (Çınar Özkan, 2017, s. 232). Modern dönemlerde ortaya çıkan ulus-devlet anlayışı, birbirinden farklı kimlikler, vatandaşlık temelli kavramlar ve popüler bir ayrım olan proletarya-burjuvazi ayrımı ile birlikte klasik vatandaşlık kavramının yapısı değişmiş ve klasik ayrımlar geçersiz hale gelmiştir. Tüm bu gelişmelerin ışığında tarihsel bir konolojik hat çizerek önce Liberal Demokrasi kuramını, ardından da Radikal Demokrasi kuramını inceleyeceğiz.
LİBERAL DEMOKRASİ:
Batılı toplumsal hayatın ve bu hayatın siyasal örgütlenme tarzının gelişerek kurumsallaşmış niteliklerini ifade eden demokrasi modelidir. “Liberal demokrasinin doğuşunda tanrısal kökenli egemenlik anlayışının yerini halkın egemenliği anlayışının alması da etken olmuştur. Egemenlik anlayışındaki bu değişiklik ise, büyük ölçüde laikliğin yerleşmesiyle ve kilisenin etkisinin azalmasıyla gerçekleşmiştir” (Demir, 2010, s. 605). Temelinde bireyin temel hak ve özgürlükleri yer alan bu modelde eşitlik ve özgürlük esas alınmıştır. Aynı zamanda siyasal sistem içerisinde yer alan bu tanımlama, iktidarda olanın ve gücünün sınırlandırılmasını ifade eder. İktidarı sınırlandırırken, iktidarın yönetimindeki bireylerin özgürlüğünü kastetmektedir. Çünkü liberalizmin odak noktası bireyin kendisidir. Bireyi esas alan liberaller için toplum tamamen soyut bir kavramdan ibarettir. Soyut olan toplumun somut bir şekle büründürmek istiyorsak bireyi temel almak gerekir düşüncesini savunurlar. Bu nedenle birey toplumu oluşturan ama toplumun ortak çıkarlarından bağımsız olarak kendisi için en iyi ve çıkar düzeyi en yüksek olan olgusudur. “Liberal modelde ise, kamu hayatına katılmak üstün bir değer taşımamakta, sadece araçsal bir işlev görmektedir. Liberal modelin kamusallık anlayışında “bireysellik” kavramı ön plandadır. Bu açıdan liberal modelde önemli olan bireysel tercihlerin gerçekleşebileceği barışçı bir sosyo-politik alanın varlığıdır” (Zabunoğlu, 2017, s. 799). Liberal düşünce yapısına sahip bireylerin felsefi düşünce alanının içerisinde toplumun “Ortak İyi” gibi kolektif bir bütünü arzulaması fikrini benimsemezler. “Merkeze yerleştirdiği insan için de, dünyevi konularda önce aklı, aklın yanıldığı yerde de gözleme-deneye-metoda dayalı bilimi rehber göstermiştir” (Kodaman, 2011). Elbette Liberal Demokrasi bir anda ortaya çıkmamıştır. Tarihsel sahneye çıkış noktası 19.yüzyılda olsa da liberal demokrasiyi oluşturan düşünce yapısının tarihi çok daha eskilere dayanmaktadır. 1753 yılında Hindistan’ı sömürgeleştirmeye çalışan Fransızları yenerek Babür İmparatorluğu’nun zenginlikler dolusu hazinesine sahip olan İngiltere büyük bir ekonomik güç elde etmiştir. Aynı zamanda yakın tarihte gerçekleşen Fransız Devrimi ile birlikte sanayileşmeye olan ilgi ve yatırımlar da artmıştır. İngiltere’de yükselen bir akım olan Rönesans’tan etkilenerek sanayileşme alanında hızlı ilerlemeler kat etmiştir. Sanayileşmeyle ilgili özellikle dokuma sanayisinde başı çekmeye başlamış ve Avrupa’da sıkça görülmeye başlanan ve bir dizi olayı tetikleyen iç karışıklıklar ve mezhepsel karışıklıklardan uzak durmuş, tamamen gelişime ve ilerlemeye odaklanmıştır. Sanayi Devrimi, aynı zamanda ilk fabrikalaşma sisteminin de bulunmasını kapsamaktadır. Büyük makinelerin artık evlere sığamadığı bu dönemde, makineler toplu halde büyük yapıların içerisine konulmuş ve çalışan işçilerin de bu binalara gelerek çalışması sağlanmıştır. Bu gelişim süreci sanayileşme açısından olumlu ancak çalışanlar açısından oldukça olumsuz sonuçlar doğurmuştur. 20 saate kadar varan çalışma saatleri, tek tipleştirilen elemanlar/çalışanlar işçilerin sömürü düzeni içerisinde hiçbir sosyal hakka sahip olmadan “modern bir köleliğe” doğru evirilmesine sebep olmuştur. Yeni buluşların üretime katılması ve üretimi çeşitlendirerek arttırması, buhar gücünün sanayide kullanılmasıyla beraber ortaya çıkan Sanayi Devrimi ile işçi sınıfı tekelleşen bu düzene karşı ayaklanmıştır. Liberal demokrasiye verilen bir diğer isim ise “Temsil Sistemi” ismidir. Bunun nedeni ise artık eski Atina’daki gibi agora meydanında toplanarak karar verecek ve seçim yapacak olan halkın sayısının oldukça fazla oluşudur. Bu büyük nüfus kalabalığı doğrudan demokrasiye katılım sağlayamayacak durumdadır. Bu nedenle halk, kendisinin seçeceği temsilcilerin yönetimde karar alıcı konumunda olması ile yönetilmektedir. Ancak liberal demokrasi kavramından bahsedebilmemiz için birkaç kavram ve olgudan daha bahsetmemiz gerekir. Liberalizm kavramı aynı zamanda “Hukuk Devleti” kavramını çağrışım yaptırmalıdır. Çünkü bireylerin kanunlar önünde eşit olmasını ve her bir bireyin haklarının korunması için gerekli olan anayasal bir düzenin varlığını sağlayan bir adalet sistemi öngörmektedir. Yine bununla beraber refah seviyesinin de belirli bir düzeyde olması ile doğrudan etkileşim halindedir. Özgür birey olmanın koşulları arasında yüksek bir refah seviyesi ve bu refah seviyesinin oluşması, özgür aklın gerçekleşmesi, düşünce ve sorgulama yeteneklerinin gelişmesi için eğitim dediğimiz öğrenme aşamasının rehberliği gerekmektedir. Liberal demokrasi yavaş yavaş küreselleşen dünyada bir yönetim modeli oldukça ve tecrübe kazandıkça aynı zamanda birçok sorunla da karşılaştı ve düşünürler tarafından bazı eleştirilere maruz kaldı.
LİBERAL DEMOKRASİ’YE ELEŞTİRİLER:
2.Dünya Savaşı’ndan sonra iki kutuplu bir dünya düzeni ortaya çıkmıştır. Bu iki kutuplu düzen içerisinde ABD’nin başını çektiği “Batı Bloğu” ve Rusya’nın başını çektiği “Doğu Bloğu” dünya üzerindeki siyasi-politik-sosyal-ekonomik düzenin belirleyicileri olmuştur. Doğu bloğu ülkelerinin birçoğu Liberal Demokrasi benzeri bir yönetim biçimi ile yönetilmekteydi. Ancak “Soğuk Savaş Dönemi” ile birlikte Liberal Demokrasi, dönemin ve koşullarının gereklerini yerine getirememekte/karşılayamamaktaydı. Liberal Demokrasi bir kriz içerisinde kısır bir döngüye girmiş durumdaydı. Marksist düşüncenin savunucularından biri olan Callinicos, Liberal Demokrasi’yi bireyin siyasal katılımı, gösteri ve reform özgürlüğü, iktidarın yani hükümetin hesap verebilir oluşu konularında eleştirmektedir. James Fishkin’de aynı eleştiriyi getirerek bireyin siyasal süreçlerden kopuk ve bu süreçler karşısında umursamaz kaldığı eleştirisinde bulunmaktadır. Bireyin siyasal katılımı ve bu katılım sürecine bağlılığı ile seçilen siyasi temsilcilerin faaliyetleri arasında da git gide bir kopukluk meydana gelmeye başlamıştır. “Her ne kadar düzenli olarak yapılan seçimler, toplumun görüşlerine devamlı dikkat etmeleri konusunda seçilenler üzerinde sürekli bir disiplin işlevi görüyor gibi algılansa da, temsilcilerin vekilliği en az bir döneme uzanmakta, bu dönem içinde vatandaşların kendileri adına yapılan kararlar üzerinde çok az bir etkisi olmaktadır (Sitembölükbaşı, 2005, s. 140). Bireyin siyasal katılımındaki zayıflığın bir diğer unsuru ise toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan kadın bireylerin ve etnik azınlıklar gibi renkli yelpazelerin görüşlerinin önemsenmediği veya dışlandığı ifade edilmektedir. İktidarın, seçimleri kazanarak meşru hükmetme yetkisini kazandığı zaman, toplumdaki bireylere ve farklı kesimlere karşı bir “Tül Perde” görevi görmesi gerekmektedir. Ancak bu tül perde metaforunda kastedilen adil ve eşit yaklaşımın ta kendisidir. Oysa tül perde, aynı zamanda toplumda yaşanan her şeyi şeffaf bir pencereden görmek demektir. Aynı zamanda görmemek veya daha doğrusu görmezden gelmek anlamına da gelen bu metafor, çoğunluğun seçim yoluyla iktidarı ele geçirdikten sonra azınlıklara karşı olan bakış açısını veya azınlıkları yok sayması anlamını da taşımaktadır. “Liberal demokrasinin uygulanma biçimi olan çoğunlukçu yönetimi veya iktidar paylaşımının uygulamada yarattığı sorunlar sosyal dengesizliklere yol açmaktadır” (Sitembölükbaşı, 2005, s. 141). Bunun temel sebebinde ise seçimler ve Liberal Demokrasi’nin seçimlere olan bakış açısı yer almaktadır. Çünkü Liberal Demokrasi’ye göre toplumu oluşturan bireyler ve çıkarları birbirleri ile çatışma halindedir. Liberal Demokrasi’ye göre bireyler eşit oy hakkına sahiptir ve demokratik yarış sonucunda kazanan iktidar tarafı yönetme yetkisini elinde bulundururken yarışı kaybeden tarafın hakları ile ilgilenmemiştir. “Ancak, Liberal Demokrasilerin liberalizm ve demokrasi arasındaki bağı kavrayamadıklarına dikkat çeken Mouffe, Liberal Demokrasinin bugün yüz yüze kaldığı problemin temel yönünü teşkil eden unsurun siyasetin kişisel çıkarların korunup sürdürülmesi için kullanılan araçsal bir eylem biçimi olarak algılanması olduğunu dile getirir. (Kanatlı, 2014, s. 118)” Bu nedenle oy verme işlemi hem olumlu hem olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. “Liberal demokrasinin temel ilkelerinden olan eşit oy verme bireylerde demokratik bir bilincin gelişmesine katkıda bulunmasına rağmen bu sistem aynı görüşte olup da çoğunluğu sağlamış olan bireylerin iradelerinin siyasal sürece yansıtılmasını sağlamakta, diğer yandan çoğunluk sağlayamamış farklı görüş ve eğilimlerdeki alt kültür grupları siyasal sürecin dışında bırakmaktadır” (Sitembölükbaşı, 2005, s. 142). Bu sorunlar ve çağın gerektirdiği konjonktür, bu eleştirileri benimseyen ve haklı bulan Habermas, Rawls, Mouffe gibi düşünürleri farklı ve alternatif modeller arama sürecine doğru hızla itmiştir. Bu noktada alternatif olarak düşünülen yeni sistemi yani Radikal Demokrasi Projesi üzerine bir inceleme yapmamız ve çalışmamızın esas konusu olan Müzakereci Demokrasi yaklaşımına giriş yapmamız gerekmektedir.
RADİKAL DEMOKRASİ ve MÜZAKERECİ DEMOKRASİ KURAMI:
Günümüz demokrasi kuramları içerisinde yer alan Liberalizm ve Liberal Demokrasi pratiği, küreselleşen dünyada girdiği krizler neticesinde birçok düşünür tarafından yeni yönetim ve kuram modelleri aramaya doğru itmiştir. Radikal Demokrasi kuramcılar, Liberal Demokrasi kuramını her ne kadar eleştirse de Liberal temel değerlere de sahip çıkarlar. “Habermas’ın müzakereci demokrasi anlayışını, siyasal bağlamda liberal öğretilerin dışında görmek doğru değildir” (Becer & Mazman, 2017, s. 8). Radikal Demokrasi, özü itibariyle demokrasinin sadece bireyin özgürlükleri açısından değil aynı zamanda da halkın ortak çıkarlarını hayata geçirecek ve gerçekleştirecek bir araç olarak kabul eder. Müzakereci Demokrasi ise devlet yapısı içerisinde kurumların oluşturularak, karşılaşılan sorunların çözümünde karşılıklı görüşmeye ve dayanışmaya ağırlık veren bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımın ortaya çıkma sebepleri arasında bireyin haklarının yeterince eşit ve adil olarak kullanılamaması, bireyin devlet ile arasındaki sözleşmesine dayalı bağın olması gereken kadar güçlü olmadığı, iktidarı ve temsilcileri belirleyen seçimlerde bir oy farkla çoğunluğu elinde bulunduran kesimin marjinal grupların veya toplumun farklı kesimlerinin ırk, renk, dil, din cinsiyet, cinsel yönelim ve ideolojik açıdan dışlanması veya yok sayılması gibi ötekileştirmeler ve iktidarda bulunan siyasal karar alıcıların çıkarları ile bireylerin siyasal alana bakış açılarının farklı olması nedenleri sayılabilir. Müzakereci modelde üç kamusal yarar olan meşruiyet, ekonomik refah ve kolektif bir kimlik duygusu güvence altına alınmak istenir. Müzakereci modelin temelini oluşturan genel ilkeler, aynı zamanda herkesin üzerinde ortak bir anlaşmaya varabileceği normların ve aynı zamanda da kurumsal düzenlemelerin özelliklerini taşıyan bir uzlaşı süreci olmalıdır. Ancak bu uzlaşı kim tarafından ve neye göre uzlaşı şeklinde sorularla karşı karşıya gelmiştir. Bu nedenle ortak müzakere modelinde ortak temeller konusundaki anlaşmazlık durumlarına karşı güvence sağlaması gerekmektedir. “Müzakereci demokrasi kuramı da diğerleri gibi çeşitli yönlerden eleştirilmiştir; bu eleştirilerden biri, demokrasi idealinin “halk tarafından” ve “halk için” şeklindeki yönlerine ortak önem atfedilirken, esasa ilişkin önemli gereklerin demokrasi kavrayışıyla bütünleştirilmesi sorunu yaratılması meselesidir” (Demir, 2010, s. 609). Bir başka önemli eleştiri de Demokratik Paradoks düşüncesinin düşünürü Mouffe’tan gelir. “Mouffe, demokrasi ve liberalizm arasındaki gerilimin uzlaştırılamaz olduğunu haklı olarak ileri sürer ve müzakereci demokrasi modelini bu gerilimi uzlaştırma çabasında olduğunu iddia ederek eleştirir” (Üstüner, 2007, s. 317).
SONUÇ:
Dünya, tarih boyunca ilk çağdan günümüze kadar gelinen yolculuk içerisinde çok farklı yönetim şekillerini içinde barındırma zenginliğine sahip olmuştur. Devletlerin, bireylerin ve düşünürlerin en çok ilgisini çeken ve günümüz çağdaş dünya yapısına en uygun yönetim biçimi olan Demokrasi ise konjonktüre bağlı olarak değişen şartlara, koşullara, birey haklarına, özgürlük, eşitlik ve adalet anlayışına göre değişim ve gelişim göstermiştir. Liberal Demokrasi kuramının dünya üzerindeki etkin gücü, zaman içerisindeki eksik veya uygulamadaki hatalı veya iktidar açısından açık kapılar bırakan model oluşu nedeniyle alternatif bir arayışa girilen dönemde Radikal Demokrasi kuramı ve bu kuramın toplum içerisindeki veya toplumun devlet ile olan ilişkisindeki sorunları çözmesi amacıyla üstüne düşünülen Müzakereci Model ortaya çıkmıştır. Ancak Rousseau’nun da “Eğer insanlar tanrı olsaydı, kendilerini demokratik olarak yönetebilirlerdi. İnsanlar tanrı olmadıklarına göre, mükemmel bir devlet insanlara göre değildir.” demokratik yönetimler en uygun yönetim biçimidir. Ancak ne toplumlar ne de toplumlar için yaratılan yönetim modelleri mükemmel değildir.
Kaynakça
Becer, F., & Mazman, İ. (2017). Ulakbilge Sosyal Bilimler Dergisi. Rawls ve Habermas Okumalarıyla Liberal ve Müzakereci Demokrasi Modelleri: Karşılaştırmalı Analiz, 8. 02 01, 2019 tarihinde alındı
Çınar Özkan, S. (2017). Radikal Demokrasi Projesi ve Müzakereci Demokrasi. Yönetim Bilimleri Dergisi, 15(30), 232. 01 27, 2019 tarihinde alındı
Demir, N. (2010). Demokrasinin Temel İlkeleri ve Modern Demokrasi Kuramları. Ege Akademik Bakış, 605. 01 27, 2019 tarihinde alındı
Kanatlı, M. (2014). Chantal Mouffe'un Radikal Demokrasi Projesi Üzerine Bir Değerlendirme. TESAM Akademi Dergisi, 118. 02 01, 2019 tarihinde alındı
Kodaman, B. (2011). Liberal Demokrasinin Zemini. SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi(23), 2. 01 27, 2019 tarihinde alındı
Sitembölükbaşı, Ş. (2005). Liberal Demokrasinin Çıkmazlarına Çözüm Olarak Müzakereci Demokrasi. Akdeniz İ.İ.B.F Dergisi, 140. 01 29, 2019 tarihinde alındı
Tunç, H. (2008). Demokrasi Türleri ve Müzakereci Demokrasi Kavramı. Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 12(1-2), 1116. 01 27, 2019 tarihinde alındı
Üstüner, F. (2007). Radikal demokrasi: "Liberalizm mi demokrasi mi? Evet, lütfen!". ODTÜ Gelişme Dergisi, 317. 02 01, 2019 tarihinde alındı
Zabunoğlu, G. (2017). Bir Radikal Demokrasi Teorisi Olarak Müzakereci Demokrasi. Ankara Üni. Hukuk Fak. Dergisi, 799. 01 27, 2019 tarihinde alındı