İÇİNDEKİLER:
GİRİŞ
GÜÇ KAVRAMININ TANIMI
GÜCÜN DEMOGRAFİK KAYNAKLARI
GÜCÜ ELDE ETME KAYNAKLARI
ÖRGÜT KAVRAMININ TANIMI VE YAPISI
ÖRGÜT İÇİ VE ÖRGÜTLER ARASI GÜÇ İLİŞKİLERİ
ANAHTAR KELİMELER: GÜÇ, ÖRGÜT, YÖNETİM.
ÖZET:
Bu çalışmanın amacı Kamu Yönetimi’nin önemli unsurlarından biri olan örgüt kavramının örgütün yapısı ve diğer örgütlerle olan ilişkilerinde güç unsurunun hangi koşullarda ve ne ölçüde etkili olduğunu incelediğim bu çalışmada, sırasıyla güç, örgüt, örgütsel güç ve örgüt içi ve örgütler arası güç ilişkilerini farklı kaynaklardan inceleyerek güç kavramı üzerinden ilişkilerini değerlendirmeye çalışmaktır. İlk çağlardan günümüze kadar uzanan ve muhtemeldir ki yakın ve uzak geleceğimize de etki edecek olan örgüt adı verilen bu yapıların otorite yetkisi ile hiyerarşik düzendeki yaklaşımlarını, örgütün kendi alt bünyesinde yer alan yapıları ve çevresel etkenlerden biri olarak kabul edilen diğer örgütlerle olan ilişkisini akademik ve kamusal bir perspektif içerisinden ortaya koymaya çalışarak günlük hayatımızda kulağımızın duymaya alışkın olduğu ancak bir çok kez tam olarak neden var olduklarını ve neye yaradıklarını bilmediğimiz örgütleri incelemiş bulunmaktayım.
GİRİŞ:
Örgütler Arası Güç ve Güç İlişkileri” konusunun inceleneceği bu çalışmada öncelikli olarak “Güç” ve “Örgüt” kavramlarının kelime anlamı olarak neyi ifade ettiğini inceleyeceğiz. Bu iki kavram en az insanlık tarihi kadar eski birer kavram olmakla beraber tarihsel süreç ve toplumsal hayatın değişimi ile birlikte bireylerin, toplumun ve kurumların hayatında giderek artan bir etkiye sahip olmuştur. İlk insanlardan itibaren avcı-toplayıcı yaşam düzenine, yerleşik hayata, kabilelere, şehir devletleri ve derebeylik adını verdiğimiz feodal düzene, fikir devrimlerinden sanayi ve politik devrimlere kadar günümüz dünyasını inşa eden bütün gelişmelerin içerisinde bu iki kavrama rastlamaktayız. Güç dediğimiz kavram önce aile içerisinden başlayarak ki bazen şiddeti temsil eden kaba güç, bazen de yetkinliği temsil eden ekonomik güç ve bazen de ilişkileri düzenleyen politik güç olarak karşımıza çıkmaktadır. Aynı zamanda askeri, ekonomik, teknolojik ve politik özellikleriyle devlet içi ve devletler arası dengelerin sağlanmasında da güç kavramı önemli bir faktördür. Örgüt kavramı ise yine aile içinden başlayarak, iki ya da daha fazla bireyin ortak bir amacı gerçekleştirmek için bir araya gelerek oluşturduğu, kuruluş amacı, yapısı ve çevresel faktörlere göre değişiklik gösteren, kendi içerisinde iş bölümüne ve alt etkenlere sahip yapıdır. Örgütler amaçlarını gerçekleştirmek, büyümek, çevresel etkilerden daha az etkilenip, çevrelerini daha fazla yönlendirebilmek adına güce ihtiyaç duyarlar. Çünkü güç ilişkisel bir kavramdır, insanları, davranış ve tutumlarını, söylemlerini kaba güç, ekonomik güç, psikolojik güç ve politik güç boyutlarıyla ikna edebilme veya yönlendirebilme durumudur. Gücün örgütsel halinden bahsederken tanımını yapacağımız ve sık sık değineceğimiz bir başka kavram ise “Otorite” kavramıdır. Gücün, meşrulaşmış bir şekilde yetkisel adı olarak karşımıza çıkan otorite, bir birey veya merkez tarafından verilebilir, geri alınabilirdir. Hiyerarşik düzenlerde karşımıza çıkan otorite kavramı kendinden alt konumda bulunan bireyler ve yapılar üzerinden aynı zamanda bir kontrol mekanizmasıdır. Yönetici konumunda olan kişi yani otorite sahibi, yönetilen konumunda bulunan bireylerden kendilerine emir-komuta zinciri içerisinde itaat etmelerini beklediği gibi aynı zamanda yapılan işin yapılış biçimini de denetleme yetkisine sahiptir. Bu koşullarda bir hakimiyet gerçekleştiğinde otorite sahibinden bahsedebiliriz. Örgüt içerisindeki bu güç dengesi, kimi zaman örgütün içerisinde itici bir görev üstlenebilir. Örgütlerin veya işletmelerin kendi içerisinde yer alan bireyleri veya diğer örgüt veya işletmeleri etkilemek için kullanabileceği ve bu çalışmada da bahsedilecek olan güç kaynağı vardır:
*Örgüt içi güç yapısını etkileyebilecek olan “Kişiler arası güç kaynakları”
*Diğer örgütleri etkileyebilecek olan “Yapısal durumsal güç kaynakları”
GÜÇ KAVRAMININ TANIMI:
Güç; bireyin fiziksel olarak bedensel özelliklerine dayalı olarak var olan kaba kuvvete veya bireyin ekonomik, sosyal, politik alanlarda insanlara etki edebilme, yönlendirebilme, fikrini veya eylemini dayatabilme olgusuna verilen isimdir. Güç ilişkilerinden bahsedebilmek için en temel örneklemde en az iki bireyin var olması gerekmektedir. Çünkü güç, bireyin diğer birey karşısında adaletli veya adaletsiz olmaksızın üstünlüğünü gösteren bir ölçüttür. Psikolojik açıdan güce ihtiyaç duyduğumuz ilk zamansal alan çocukluk yıllarımızdır. Dünya’da bulunduğumuz zaman ilerledikçe bir dürtü olarak güce kavuşmak için çabalarız ve buna sahip olma yetisini kazanırız. Gücün yasal boyutta ve kabul edilebilir olan adına “Otorite” ismini vermekteyiz. Güç, ancak otorite adını alabilecek koşullara ulaştığı takdirde sosyal alana etkisi meşrudur. Sosyal açıdan değerlendirdiğimiz takdirde güç; bir bireyin bir başka bireye bir amaç doğrultusunda kendi isteğini yaptırması veya onu bu davranışı yapma konusunda zorlaması, onu yaptığı bir davranıştan vazgeçirmesi ve başka bir davranışa yönlendirmesi gibi farklı durumları ortaya çıkaran bir olgudur. Güç konusunda çalışmaları bulunan Jeffrey Pfeffer, Grosskraftwerk Mannheim ve Max Weber gibi önemli isimler gücün, bir davranışa teşvik veya bir davranışı engelleme konusunda belirleyici rol oynadığından bahseder. Mannheim, gücün kullanımını aynı zamanda bir “Sosyal Baskı” olarak tanımlar. Gücün elde edilmesi ve kullanımı ile ilgili görüş ayrılıkları neticesinde gücün kaynakları çeşitli sınıflandırmalarla açıklanmaktadır. Gücün farklılıklar yaratan kaynakları arasında demografik veriler olan yaş, cinsiyet, eğitim gibi etkenlerin yanı sıra kişisel güç (karizma/liderlik yeteneği), yasal güç, pozisyona bağlı güç, uzmanlık gücü, ekonomik güç gibi faktörler de yer almaktadır.
GÜCÜN DEMOGRAFİK KAYNAKLARI:
A-) Yaşa Göre Güç
Çocukluktan ergen olma sürecine, daha sonra gençlik, orta yaş ve yaşlılık olarak ayrılabilecek belirli zaman dilimlerinde birey sürekli olarak güce ihtiyaç duymuştur. Kendini gösterme, kabul ettirme ile güce başlayan bu ilgi, sonrasında sözünü dinletme, karar alma, karara etki etme, karardan vazgeçirme gibi formlarda kendini göstermiştir. Örgütler bazında kısa bir değerlendirme yaparsak gücün yaş ile ilgisi tecrübe ve birikim ile gelen pozisyonu kullanma ve daha çok ekonomik güce sahip olarak genç bireyi ödüllendirme veya cezalandırma olarak karşımıza çıkar. Aynı zamanda kültürel farklılıkların yarattığı “Kuşak Çatışması” benzeri bir çatışma bir işin nasıl yapılacağı konusunda ve özellikle teknolojiyi kullanarak üstünlük elde olarak ön plana çıkmaktadır.
B-) Cinsiyete Göre Güç
Tarihsel süreç içerisinden, insanlığın ilk çağlarından modern topluma kadar kadın-erkek arasında güç bir rol özelliği olarak karşımıza çıkmıştır. Erkek, istediği amaçlara ulaşmak ve gerek aile hayatında gerekse toplumda karar veren rolünü kazanabilmek için hep güç sahibi olmaya çalışmıştır. Kadının toplumu oluşturan bir birey olma özelliğinin bile ilkçağlardan yüzyıllar sonra kabul edilmiş olmasıyla beraber ataerkil yapı içerisinde güç sahibi olması istenmemiştir. Geleneksel ataerkil toplum tarafından kadına toplum içerisinde dayatılan rol güç sahibi olması değil, toplumun en küçük çekirdeği olan ailenin bakımı, ev içerisindeki günlük işler ve anne olma yeteneğinin üstlenilmesidir. Bu dayatmaya rağmen eğitim alan ve kariyer planlaması yapan kadınlar için ise toplum tarafından “kadınsı” diye tabir edilen “hemşire, terzi, hizmetçi, sekreter, asistan, öğretmen vb.” mesleklerde çalışması desteklenebilmiştir.
C-) Eğitime Göre Güç
Birey, güç sahibi olabilmek için sürekli olarak kendini değiştirmeye ve geliştirmeye açık hale getirmektedir. Güce en etkin sahip olabilme kaynaklarından biri de eğitimdir. Eğitim bireysel statü, tecrübe ve uzmanlık kazandıran “Şüphesiz gelinen çağda eğitim, en fazla bilgi gücü, bilgiye ulaşma fırsatlarını değerlendirme ve bunun kontrolü ile ilgilidir. Özellikle alınan eğitimi, uzmanlıklarını, yaratıcılık ve üreticiliklerini geliştirmede kullanan çalışan ve yöneticiler, günümüzdeki en etkili ve kaliteli güç kaynağını değerlendiriyorlar demektir” (Bayrak, 2001, s. 37).
GÜCÜ ELDE ETME KAYNAKLARI:
A-) Kişisel (Karizma/Liderlik) Güç
Tarihsel süreç içerisinde dini, politik, ekonomik, kültürel güç çeşitlerine sahip olmuş kişiler, tarih sahnesine çıkmadan önce bu etkenlerin dışında bireysel özellikleriyle küçük veya büyük insan toplulukları içerisinde öne çıkmış kişilerdir. Bu önemli isimlerin öne çıkışlarında olaylara ve kişilere yaklaşım tarzları büyük önem taşımaktadır. Dayatma yerine ikna, rıza alma, güven duyma, güçlü ve etkin bir iletişim ve çoğu zaman hitabet yetenekleri, güç sahibi olmalarının anahtarını kendilerine uzatmıştır. Bu nedenle kişisel güç, bireyi diğerlerinden ayıran bir özellik taşımaktadır.
B-) Yasal Güç
Otorite adını alma yeterliliğine sahip olan, örgütte/şirkette/toplumdaki yapı içerisinde üst konumda olan ve alt konumdaki bireylere emir verebilme, davranışa yönlendirebilme veya davranıştan vazgeçirebilme yetkilerini taşıyan güçtür. Yasal gücün kaynağında meşruluk zemini vardır ve çeşitli kurallar bütünüyle bu meşruluk pekiştirilmiştir.
C-) Pozisyona Bağlı Güç ve Uzmanlık Gücü
Pozisyon gücü dediğimiz bu güç, gücün yasal çerçevesiyle otorite adını alarak kullanıldığı güç tipidir. Bu güç pozisyona bağlı olarak o pozisyonda bulunan kişi tarafından kullanılır ve astlar bu gücü kabullenir. Pozisyonda bulunan kişi değiştiğinde gücün sahibi de değişmiş olur. Uzmanlık gücü ise pozisyon gücünün konumundan bağımsız olarak yapılacak işte yeterli donanıma sahip olan kişinin astları etkileme özelliğine sahiptir ve bireysel emek ile kazanılır.
ÖRGÜTÜN TANIMI:
Belirli bir amacı gerçekleştirmek üzere bir araya gelmiş olan, kendi içerisinde alt yapılar bulunduran, ast-üst ilişkilerine sahip olan yapılar bütünüdür. “Örgütler, yaşamımızda önemli rol oynamaktadırlar. Ticari örgütler, endüstriyel şirketler, devlet kuruluşları, okullar, üniversiteler, hastaneler, hapishaneler vb. kurumlar, artık iç içe olduğumuz kurumlardır. Hayatımız bu yapılar içinde geçmekte ve giderek daha fazla bu yapılar tarafından çekip çevrilmekteyiz” (Aytaç, 2004, s. 190). Modern toplumların gereksinimlerini karşılamak, hayatın akışını planlı ve düzenli olarak sağlamak için var olan bu örgütler tıpkı insanlar gibi farklı amaçları gerçekleştirmek üzere birbirinden farklı yapılara sahiptir. Birçok bilimin konusu haline gelen örgütler, bilimsel gelişmelerden faydalanarak kendini değiştirmiş, geliştirmiş ve bu sayede rasyonel bir mantıkla, iktisadi, siyasi, askeri yapılar kazanmıştır. Denetim yapma, şeffaf olma, minimum giderlerle maksimum kâr amacı taşıma özellikleri bulunurken bu özelliklerini hiyerarşik bir düzende otorite gücünü kullanarak sağlamıştır. Otorite gücü, bir örgüt için kaçınılmaz bir özelliktir, çünkü örgütler demokratik bir işleyiş tarzına yatkın yapılar değildir. Bunun başlıca sebeplerinden biri hiyerarşik bir düzene sahip olmalarıdır. Günümüzün modern örgütleri Weber’in bürokratik örgütlenme modeliyle birlikte ortaya çıkmıştır. Buna göre bir örgütte yapılacak olan her faaliyet; kurallar bütününe (hukuki çerçeve) dayandırılan, hiyerarşik bir düzen içinde işleyen, iş bölümü ve koordinasyonu vazgeçilmez bir unsur haline getiren, uzmanlaşma sürecini arttıran, liyakat kuralını benimsemiş şekilde gerçekleştirilir. Her örgütün kendi yapısına ve amacına uygun kendi karakteristik özelliklerini taşıyan kültürleri vardır. Bu kültürün içerisinde ortak bir terminoloji, önceden belirlenmiş hukuki kurallara ve işin gerekliliklerine uygun bir davranış biçimi bulunmaktadır. Örgüt kültürü de örgüt içerisinde bir davranış biçimi belirler ve bu davranış biçimi örgütsel sosyalizasyon dediğimiz, kıdemli kişilerin, örgüte yeni katılan kişilere işi, kuralları, davranış ve tutumları, iş bölümünü aktarması ile gerçekleştir. Bu sosyalizasyonun gerçekleşmesindeki en önemli etken otoriteye itaattir. Burada demokratik bir davranış tutumu beklemek sağlıklı bir düşünce yaklaşımı değildir. Yapılması gereken bir iş, yapılacak işin belirli parçaları ile ilgilenecek olan üst ve alt yapılar, bu yapılarda bulunan uzmanlaşmış kişiler ve bu uzmanlaşmış kişilerle birlikte çalışan diğer bireyler bulunmaktadır. Elbette bu baskı ortamının giderek artan yoğunluğu birey açısından olumsuz olarak değerlendirilecektir ancak bireyin örgüte katılırken bu durumu baştan kabullendiği/rıza gösterdiği unutulmamalıdır. Örgütler bu baskıyı kendi iç yapılarında kurduktan sonra diğer örgütlerle aralarında da bir “Otorite Savaşı” yaşanmaktadır.
ÖRGÜT İÇİ VE ÖRGÜTLER ARASI GÜÇ İLİŞKİLERİ:
Yukarıda “Güç” ve “Örgüt” kavramlarının ayrı ayrı tanımlarını ve özelliklerini inceleyerek esas inceleyeceğimiz konuya gelmeden önce kısa bir giriş yapmıştık. Bu kısa giriş esnasında örgüt içi ve örgütler arası güç ilişkilerini anlatırken karşılaşacağımız bazı kavramları da (Otorite, Baskı) açıklamıştık. Güç ilişkilerine giriş yapmadan önce gücün temellerini oluşturan ancak henüz bahsetmediğimiz bir kavrama daha değinmek gerekiyor.
A-) Örgüt İçi Güç:
Politik Davranış: Bir kişinin veya grubun, kendi çıkarlarını ön plana koyarak, kişisel çıkar veya güç elde etmek için başkalarının davranışlarını etkileme ve kendisine yönelen bir davranışa çıkarları doğrultusunda farklı davranma sürecidir. Politik davranış, günlük hayatımızda karşımıza en çok siyaset sahnesinde çıksa da hayatımızın her alanında var olan örgütler de politik davranışlar sergileyebilmektedir. Bir firmanın kendisine rakip olan iki firmadan biriyle ortaklık kurarak diğer firmanın karşısında daha güçlü bir konuma gelmesi veya askeri bir birliğin, iki düşman askeri birliği karşısında iki cephede savaşmamak ve daha az kayıp vermek adına bir düşman askeri birliğine hiç saldırmaması politik birer davranış örneğidir. Politik davranışın veya güç kullanımının başarıya ulaşması için, örgüt içerisinde zihnen ve bedenen bir uyumun olması gerekmektedir. “Yani güç hem yönetici davranışında hem de çalışanın zihninde örtüşürse etkisinden söz edilebilir. Bunun yanısıra gücün kaynağının özünde yöneticiye mi yoksa çevre koşullarına mı bağlı olduğu algısı önemlidir” (Çalışkur, 2016, s. 36). Bu birlik süreci içerisinde belirleyici olacak bazı faktörler bulunmaktadır. Bu faktörlerin yaratacağı sonuç ile güç kullanımı örgüt içerisinde ödüllendirme gücü, cezalandırma gücü ve ikna edici güç olarak kendini gösterebilir.
Ödüllendirme Gücü: Yönetici statüsünde bulunan kişilerin, alt yapıda bulunanları bir işi yapma veya bir davranışı sergileme konusunda ödül yoluyla teşvik etme davranışı sergilemesine verilen isimdir.
Cezalandırma Gücü: Yönetici statüsünde bulunan kişilerin, alt yapıda bulunanları örgüt içerisinde istenilmeyen veya hoş karşılanmayan bir işi yapma veya bir davranışı sergileme durumunda ceza verme davranışı sergilemesine verilen isimdir. Ancak bu davranış biçiminin örgüt için veya örgüt içerisinde yer alan bireyler için doğurabileceği olumsuz sonuçlar da göz ardı edilmemelidir.
İkna Edici Güç: Herhangi bir ödül veya ceza sistemi kullanmadan, bireyler ile sağlıklı ve yüz yüze iletişim kurularak, güven kazanarak davranışları etkileyebilme veya yönlendirebilme gücüne verilen isimdir.
“Gücün kaynakları detaylı olarak incelendiğinde hem ödüllendirme hem de zorlayıcı güçte, etkiden dolayı taraflar arasında açık bir sosyal bağlılık olduğu göze çarpmaktadır. Çünkü kişiler hedeflere ulaşılması ya da ulaşılamaması durumunda bu güçlerin uygulanacağının farkındadırlar” (M.Murat Kızanlıklı, 2016, s. 498).
Yönetim işlevinin ve sürecinin yürütülebilmesi için temel bir kaynak olan güç, bütün üst yapı-alt yapı ilişkilerini düzenlemektedir. Bu ilişkilere hiyerarşik düzen içerisinde yer alan resmi örgüt unsurları olan, emir-komuta ilişkisiyle çalışan yapılar dahil olduğu gibi çalışma grupları, bireylerin sosyal ilişkileri, duygular ve bireylerin üstlendikleri roller de dahildir. Çünkü ast kademede olan bireyler için güce ulaşmak; sağlıklı ve ileriye doğru hareket eden bir kariyer süreci, itibar, başarı ve maddi açıdan daha yüksek maaş veya ödül anlamına gelmektedir. Ancak bundan daha temel bir unsur olarak “Örgütsel Bağlılık” kavramına da göz atmamız gerekmektedir. Örgütsel bağlılık; bireyin bütün koşullarını baştan bilerek ve rıza göstererek içine girdiği örgütü benimsemesi demektir. Bu benimseme örgütün yapısı, amacı, taşıdığı değerler, çalışma grupları gibi birçok etkene göre değişiklik gösterebilir. Bunun dışında birey, örgüte karşı herhangi bir sempatisi olmasa dahi o örgütü benimsemek durumunda kalabilir. “İşinin gerektirdiği beceri ve kabiliyetlerde ustalaşmak için çok fazla zaman ve enerji harcayan bir kişinin, bunların karşılığını almaktan kolay bir şekilde vazgeçememesi ya da bireyin ailesinin geçimini sağlamak zorunda olması ve iş değiştirmesinin mümkün olmaması bu bağlılık türüne örnek olarak verilebilir” (Mustafa Polat, 2011, s. 158). Örgüt içerisindeki güce sahip olmak birkaç farklı anlama gelebildiğinden, bu konu üzerinde çalışan araştırmacılar, bir örgütün sahip olduğu güç, örgütün bir başka örgüt karşısında sahip olduğu güç ve örgüt içi bireylerin gücünü ayrı ayrı incelemiştir. Çünkü bu üç güç ilişkisi de aynı zamanda çeşitli çatışmaları da beraberinde getirmiştir. Bu çatışmalar örgüte yarar sağladığı gibi kontrolsüzce yapıldığı takdirde zarar da sağlayabilir. “Çatışmanın birey ve örgüt için sayısız yararlar sağlamasına karşın, çatışmanın etkili bir biçimde yönetilememesinden kaynaklanan verimsiz kullanımı, tarafların stres düzeyinin yükselmesi ve enerjilerinin yanlış yönde kullanılması gibi birçok olumsuzluğa neden olabilir” (Mehmet Deniz, 2008, s. 313).
Örgüt yapısı, geleneksel diye tanımladığımız bir merkez yapı konumundaysa güç üstlerden, astlara doğru azalan bir grafik ile seyrederken, modern yapılardaki örgütlerde ise eşit ilişkilere dayanan, pozitif yöntemlerle birbirini teşvik edici unsurlar barındıran, bilgi paylaşımının sürekli olarak aktığı, üst yapının alt yapı ile uyum içerisinde çalıştığı bir halde bulunmaktadır.
B-) Örgütler Arası Güç:
Güce ulaşma isteği ve gücün kullanımı sadece örgüt içi ilişkilerde gerçekleşmez. Örgütler, birbirleri il olan ilişkilerinde de güç sahibi olmak, avantajlı bir konum elde etmek ve piyasada var olmak, piyasayı yönetmek isterler. Bu güce ulaşmanın anahtarı ise “Kaynak” kelimesinden geçer. Bir örgüt; varlığını korumak ve devam ettirebilmek için kaynağa ihtiyaç duyar. Kaynak ihtiyacını giderebilmek için ise piyasayla yani bir diğer ifadeyle başka örgütlerle etkileşim ve iletişim halinde olmak zorundadırlar. Modern yönetim yaklaşımları kuramlarında buna “Kaynak Bağımlılığı Kuramı” adını vermekteyiz. “Örgütler çevrelerinde var olan söz konusu diğer örgütlere, onlarla ilişkilerini tanımlayan ve kontrol eden; federasyonlar, birlikler, tüketici-tedarikçi ilişkileri, rekabetçi ilişkiler ve toplumsal/hukuki enstrümanlar aracılığıyla bağlanırlar” (Dikili, 2014, s. 155). Örgütün ihtiyacı olan kaynakları bulabilmek ve diğer örgütlere göre daha güçlü olabilmesi için; kaynaklarını temin ettiği paydaşlarının farklı ve fazla olması gerekmektedir. Çünkü tedarikçi sayısının azlığı, örgütün o tedarikçi karşısında daha güçsüz bir konumlanma almasına zemin hazırlarken aynı zamanda çevrenin değişkenliğinden olabildiğince az zararla etkilenmeye çalışmaktadır. Çevre faktörünün getirdiği bir öngörülemez durum söz konusudur. Bunun yanı sıra örgütler tek başına piyasa içerisinde ayakta kalamayabilir. Bu nedenle kaynaklarını temin edebileceği bir başka örgüt ile koalisyon veya daha genel bir anlatımla “Şirket evliliği” yapmak zorunda kalabilirler. Aynı zamanda örgütün birbirine bağımlı olan üyeleri de bu meşruiyete tabi olmak durumundadır ancak mübadeleleri devam etmektedir. Bir başka husus ise örgütlerin birbirleriyle olan mübadele durumlarında, bu durum veya kullanılacak kaynak her iki örgüt açısından farklı şeyler ifade edebilir. Kaynağa veya mübadeleye duyulan ihtiyaç örgütün büyüklüğüne veya farklı iş ortaklarının veya tedarikçilerinin olup olmadığına göre değişebilir.
Kaynakça
Aytaç, Ö. (2004). Örgütler: Sosyolojik Bir Perspektif. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 14(1), 190. 01 05, 2019 tarihinde alındı
Bayrak, S. (2001). Yönetimde Bir İhmal Konusu Olarak Güç ve Güç Yönetimi -2-. Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 6(1), 37. 01 05, 2019 tarihinde alındı
Çalışkur, A. (2016). Örgütlerde Güç Olgusu ve Gücün Kullanımı. Çankırı Karatekin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 36. 01 05, 2019 tarihinde alındı
Dikili, A. (2014). Örgütlerde Güç Kavramı: Eleştirel Yönetim Çalışmaları İle Kaynak Bağımlılığı Yaklaşımı'nın Bakışlarına Dair Karşılaştırmalı Bir Analiz. Yönetim Bilimleri Dergisi, 12(23), 155. 01 05, 2019 tarihinde alındı
M.Murat Kızanlıklı, H. K. (2016). Örgütsel Güç ve Gücün Kaynakları Üzerine Kavramsal Bir İnceleme. İşletme Araştırmaları Dergisi, 498. 01 05, 2019 tarihinde alındı
Mehmet Deniz, M. Ç. (2008). Örgütlerde Çatışmanın Yönetiminde Gücün Kullanımı ve Bir Araştırma. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 313. 01 05, 2019 tarihinde alındı
Mustafa Polat, C. H. (2011). Örgüt Kültürü Bağlamında Güç Eğilimi ve Örgütsel Bağlılık İlişkisinde Örgütsel Özdeşleşmenin Aracılık Rolü. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 25(1), 158. 01 05, 2019 tarihinde alındı