top of page
Ara
İlkcan Alkurt

Türkiye’de Yakın Dönem Toplum Mühendisliği

Güncelleme tarihi: 13 Şub 2020


Tarih 1 Ocak 2000'i gösterdiğinde, Türkiye Ve Dünya’da heyecanla beklenen, “Milenyum” dediğimiz yıllara giriş yaptık. 2000’li yılların heyecanla karşılanmasının sosyokültürel, sosyoekonomik, sosyopolitik birçok sebebi vardı. 1900’lü yılları “Savaş Yılları Dünyası” olarak adlandırmak yanlış olmaz. Ülkelerin birbirleriyle ve kendi içlerinde yaşadıkları savaşlar derin acılara sahne olmuştur. Önemli izler bırakan bazı iç ve dış savaşlara kronolojik olarak değinmek gerekirse:

1904 Rus-Japon Savaşı. 1905 Rus Devrimi. 1910-1920 arası Meksika Devrimi. 1914-1918 arası 1.Dünya Savaşı. 1917-1920 arası Rus İç Savaşı. 1919 Kurtuluş Savaşı. 1919 İrlanda Kurtuluş Savaşı. 1927-1949 arası Çin İç Savaşı. 1936-1939 arası İspanya İç Savaşı. 1939-1945 arası 2.Dünya Savaşı. 1946-1949 arası Yunan İç Savaşı. 1948-1949 arası Arap-İsrail Savaşı. 1950-1953 arası Kore Savaşı. 1953-1959 arası Küba Devrimi. 1955-1975 arası Vietnam Savaşı. 1979-1989 arası Sovyet-Afgan Savaşı. 1980-1988 arası İran-Irak Savaşı. 1990-1991 arası Körfez Savaşı. 1991-1995 arası Hırvatistan Savaşı. 1992-1995 arası Bosna Savaşı. 1998-1999 arası Kosova Savaşı. 1999 NATO’nun Yugoslavya’yı bombalaması. 1904 ile başlayan “Savaş Yılları Dünyası” 1999’a kadar farklı coğrafyalarda devam etti. Milyonlarca insan hayatını kaybetti, yine milyonlarca insan yaralandı. Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözüne katılmamak elde değil. “Vatan savunması için şart değil ise her savaş bir cinayettir.”

Acılarla geçen 100 yılın ardından dünya vatandaşı olan herkes umudunu “Milenyum Yıllarına” bağladı. Yükselen Hümanizm ve barış ortamı yayılacak, gelişen teknoloji hayatımızı kolaylaştıracak, tıp daha çok hastalığı tedavi edebilir seviyeye gelecek diye düşünen yüzler gülümsüyordu. Ancak kurulan hayaller sadece Emperyalist Devletler ’in vatandaşları için gerçeğe dönüştü. Savaşları geride bırakan, Sanayi Devrimi’ni tamamlayan Avrupa Devletleri kendi ülkelerinde huzur ve refah ortamını sağlarken, Asya, Afrika ve Ortadoğu’da değişen tek şey savaşın adı ve türü oldu. Başlık halinde sıralamak gerekirse:

1996-2009 arası Nepal İç Savaşı. 1998-2003 arası İkinci Kongo Savaşı. 1999-2009 arası İkinci Çeçen Savaşı. 2001-Günümüz Afganistan Savaşı. 2001-Günümüz İkinci İntifada. 2003-2011 arası Irak Savaşı. 2005-2009 arası Çad İç Savaşı. 2006 İsrail-Lübnan Savaşı. 2006-Günümüz Meksika Uyuşturucu Savaşı. 2006-2009 arası Somali Savaşı. 2008-2009 arası Gazze Savaşı. 2009-Günümüz Somali Savaşı.

2000’li yıllarla beraber eski tip harp değişime uğradı. Emperyalizm kıskacı altına alacağı ülkelerin orduları yerine iktidarlarını hedef almaya başladı. Özellikle son yıllarda hepimizin de iyi bildiği bir süreç yaşanmakta. Bu sürecin adı “Arap Baharı” oldu. Tunus, Mısır, Libya, Suriye bu süreçten en çok etkilenen ve hala etkilenmekte olan ülkeler olarak karşımıza çıkıyor. Bu yaşanan süreç; 2000’li yılların Türkiye’sinde “Toplumsal Mühendislik” olarak adlandırdığımız dizayn mekanizmasını devreye soktu. 2001 Türkiye Ekonomik Krizi (Kara Çarşamba) Türkiye’deki dengeleri alt-üst etmiştir. Yüzeysel olarak baktığımızda dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile dönemin Başbakanı Bülent Ecevit arasındaki siyasi kriz bir anda tüm ülkeyi etkisi altına alan ekonomik bir krize dönüşmüştür. Krizin derinlerine indiğimizde ise karşımıza Amerika Birleşik Devletleri (ABD) çıkıyor. ABD Emperyalist yol haritasına göre “Demokrasi(!) götürmek için” Irak’a girmek şart. Ancak ortadaki en büyük engel; Türkiye Cumhuriyeti Başbakan’ı Bülent Ecevit idi. Amerikan Emperyalizmi Türkiye’deki faaliyet alanını genişleterek planlarına uyum sağlayacak sağ kesimden bir isim arayışına girdi. Türkiye’de koalisyonlardan bunalmış olan halk, bir de ekonomik krizi yaşamaya başladığında tercihini yeni kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi’nden yana kullandı. Terör Örgütü PKK liderini Türkiye’ye getirme başarısını gösteren koalisyon bir anda baraj altı kaldı. Burada önemli bir bilgiyi de paylaşmak gerekir. 2000 yılından sonra Emperyalizm tarafından kurdurulan veya desteklenen Ilımlı İslamcı-Monarşi yanlısı partilerin, siyasi örgütlenmelerin birçoğu benzer isimlerle kurulmuştur. Örnek vermek gerekirse; -Tunus’ta Zeynel Abidin Bin Ali devrildikten sonra kurulan partilerin 7 tanesinde “Adalet” ve “Kalkınma” uzantıları var. -Mısır’da Müslüman Kardeşler Örgütü “Özgürlük ve Adalet” adıyla partileşti. -Fas’ta Adalet ve Kalkınma Partisi kuruldu, amblem olarak “lamba” seçildi. -Suriye’de Esad rejimine karşı muhalefet “Adalet ve Kalkınma Hareketi” ismiyle örgütlendi. -Yemen’de muhalifler "Adalet ve Kalkınma Blok"u etrafında bir araya geldi. -Libya’da Müslüman Kardeşler Örgütü uzun yıllar sonra kurdukları partilerine “Adalet ve Kalkınma Partisi” adını verdiler. Bu bilgileri bir araya getirdiğimizde, Ortadoğu Bölgesi’nde bu kadar çok “Adalet ve Kalkınma” uzantılı siyasi parti, siyasi hareket isminin bulunması bir tesadüf müdür?

2002 yılında Türkiye’de yapılan Genel Seçimler sonucunda Adalet ve Kalkınma Partisi(AKP) iktidar oldu. Siyasi bir proje partisi olan AKP, toplum mühendisliğinin temel taşını “Mağduriyet” kavramı üzerine kurdu. Özellikle merkez sağ kesimde yer alan vatandaşların Cumhuriyet kurulduğundan beri rahatsız olduğu konuları dile getirerek iktidarını pekiştirmeye ve tabanını kemikleştirmeye başladı. Bu meselelerin başında elbette ki “Türban” geldi. Ardından 2000 yılın itibariyle kendini tasfiye sürecine girmiş PKK Terör Örgütü’nün eline verilen en büyük koz olan “Kürt Sorunu” konusunda adımlar atılmaya, bölgede aktör olunmaya başlandı. Din olgusu üzerinden geliştirilen siyaset cemaat-tarikat yuvalarını meşru zeminlere oturtmak için gayret sarf etti. Türkiye Cumhuriyetinin gözbebeği, her vatandaşın güvenle sığınabileceği liman olan Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Gülen cemaati ile birlikte kurulan kumpaslar sonucu tasfiye edildi. Orduya güven tarih boyunca ilk kez bu denli sarsıldı. Kemikleşen taban; oy verdiği, gönül birliği oluşturduğu siyasi parti dışındaki partileri, sivil toplum kuruluşlarını, aktivistleri siyaseten yok saymaya başladı. Ancak ilerleyen zaman içerisinde bu durum başka bir kırılma noktasının başlangıcı oldu. Kemikleşen AKP seçmeni hâkim parti lideri olan Recep Tayyip Erdoğan’ı oy verdiği partinin de üstünde bir noktaya taşıdı. Öyle ki; değişen kabineler, başbakanlar AKP seçmeni tarafından liderlerine karşı “İç Düşman” olarak nitelendirildi. Siyasi hamlelerle yapılan toplum mühendisliği gücünü ve etkisini pekiştirmek için sosyal yaşamda mühendislik dinamolarını devreye soktu. İlk icraat seçim öncesi siyasi liderlerin katıldığı tartışma programlarının kökü kazındı. Darbe Anayasası ile baraj altında kalan partiler ve liderleri seslerini halka duyuramaz hale getirildi. Sonra televizyon kanallarının günlük rutin yayın akışları değiştirildi. İnsanları birer köle gibi gösteren yarışma programları ekranlarda adeta bir imparatorluk kurdu. Ardından içi boş, aile yapısını derinden sarsan ve ahlaki değerleri ayaklar altına alan diziler furyası başladı. Ancak ahlaki erozyon ölümcül darbeyi evlilik programlarıyla indirdi. Haber kanalları diye adlandırabileceğimiz, günlük yayın akışının çoğunu haber akışına ayıran kanallar yaşanan toplumsal olayları küçük, gelip geçici, ender rastlanan olaylar şeklinde sunarak bir algı yaratmayı başardı. Bu durumun en büyük etkeni elbette ki güçlenen ve ana akım medyanın damarlarını ele geçiren iktidar gücüydü. “Yandaş” diye tabir edilen kanallar türedi, türetildi. Bu kanalları seyrettiğinizde ekonomisi güçlü, iç ve dış siyasette sorunsuz ve stratejik hamleleriyle başarılı, halkın neredeyse tamamından destek alan bir iktidar ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti tablosu karşımıza çıkmaya başladı. Hâlbuki gerçek öyle miydi? Çözüm Süreci’nin hazırlık aşaması olan “Kürt Açılımı” başladığında ekranlardan şehit haberleri kaldırıldı. 90’lı yıllarda her şehidimizin adı ve rahmeti okunurken Kürt Açılımı ile bu haberleri 1 dakikadan az bir süre ekranlarda görmeye başladık. Şehit haberlerine getirilen yaptırım sonrası açlık, sefalet, geçimsizlik çeken insanların haberleri ekranlardan kaldırıldı. Güçlü ve Yeni Türkiye imajını sarsan içerikte haberler sadece muhalif kanallarda yer bulmaya başladı. Özellikle Ortadoğu Bölgesi’nin laik-sosyal ve hukuk devleti olan Türkiye dost olduğu komşu ülkelerle kavgalı, uluslararası siyasi arenada itibarı zedelenmiş, terör örgütlerinin desteklenmesi, eğitilmesi ve finanse edilmesi alanında ismi anılan bir ülke haline geldi. Bu konuda basına yansıyan haberler, özgür basının temsilcilerinin hakkında açılan soruşturmalar ve hukuksuz cezalarla kamufle edilmeye çalışıldı. Toplum; artık yaşadığı mahalleden, şehirden, ülkeden bir haber, algısı tamamen güç ve istikrara dayalı olarak yönlendirilmiş bir algı operasyonunun kurbanı oldu. Böylece sivil bir darbenin ayak sesleri artık kendisini hissettirmeye başladı.

Toplumsal mühendisliğin ayrıntısız geçmişini bu yazıda incelemek ve zihinlerimizi tazelemek; bize aynı acıları tekrar yaşattığı gibi toplumun nasıl evirildiğini de göstermiş oldu. Fikirlerini özgürce dile getirebilen, bireyin yaşanılan her türlü olaydan ve olgudan objektif biçimde haberdar olduğu erdemli bir toplumdan, içinde bulunduğu yurttaşlık ve ahlak kavramının çökertildiği bir topluma evriliş haritasını da gözlemledik. Toplumsal hafızamızı ayakta tutmak belki de yaşadıklarımızı daha iyi anlamamızı ve yaşayacaklarımıza karşı hazırlıklı olmamızı sağlayacaktır.


49 görüntüleme1 yorum
bottom of page